24 Ağustos 2016 Çarşamba

Mantık Al-Tayr - Feridüddin Attar / Mini Okuma Şenliği Temmuz 2016

Temmuz ayı için sevgili Pınar güzel bir etkinlik duyurusu yaptı. Pek tabii ben de keyifle iştirak ettim:)
'Mini Okuma Şenliği Temmuz 2016' kapsamında -Temmuz- ayına ait bir edebiyat dergisi alıp içinde bahsi geçen iki kitabı okumak üzere seçmemiz gerekiyordu. Ben okuyacağım kitapları Laciver'ten seçtim. Detaylar burada.
Seçtiğim kitaplar: Mantık Al-Tayr ve Memleketimden İnsan Manzaraları.


Peter Sis 'Kuşlar Meclisi' kitabını okurken -burada- kitabın ilham kaynağının Mantık Al-Tayr olduğunu öğrendim. Doğal olarak da hemen alınacaklar listeme ekledim. Bu şenlik kapsamında aldığım dergilerden birinde de Mantık Al-Tayr ile ilgili bir yazı karşıma çıkınca hiç vakit kaybetmeden sipariş ettim:)


Açıkcası kitabın ismi, yazıldığı yüzyıl ve hatta Feriduddin Attar'ın ismi bile gözümü korkutmaya yetmişti. Ancak çeviri gayet sade ve iyi. O yüzden akıcı ve anlaşılır bir okuma keyfi sağlıyor.


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:
Okuma Halleri, Fotoğraflarla - Mantık Al - Tayr / Feridüddin Attar



MANTIK AL - TAYR
Yazarı: Feridüddin ATTAR
Türü: Din - Mitoloji - Tasavvuf
Özgün Adı: منطق‌الطی
Yayın Hakları: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
-   II Cilt halinde 1. Basım 1944-1945 MEB
-    1. Basım Ekim 2006, İstanbul    VIII. Basım Ekim 2015, İstanbul
Farsça Aslından Çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı
-   377 sayfa


Kitaptan Alıntılar;

        * Attar, zamanından itibaren ve bilhassa eserleriyle pek büyük bir şöhret kazanmıştır. Mevlana, Divan'ında, Mesnevi'sinde onu münasebet düşürerek övmede...

        * Attar, 'Mantık al-Tayr'ıyla temsili bir surette 'Vahdet-i Vücut' (Varlık Birliği) inanışını anlatmaktadır.

        * Ne bilir, ne tanırsan, o senin anlayışındır, Tanrı değil!

        * İnsan acze düşse, karıncadan bile aciz olsa...
         (karınca aciz değil ki!)

        * Fakat kendini bir karıncadan bile ileri görürsen...
         (bile nedir yahu!)

        * Merhametsizlere bile merhamet edem Tanrı merhametlileri, insanlara velinimet eder.

        * Cennetle cehennem, senin lütuf ve kahrının aksi.

        * Gözyaşı, gönül sırlarının cilasıdır... tıka basa doymak nedir ya? Gönül pası.

        * Alelade halk yanında da, ileri gidenler yanında da kulluk makamından daha üstün bir makam olamaz.

        * Bu köpeğin alemde pek çok kulları var... bir kimse ola ola köpeğe kul olur, köpeğe kulluk eder mi?
         Dertte yüz binlerce gönül öldü de, bu kafir köpek bir an bile ölmüyor!

       bu köpek nefis de gece gündüz onun nedimidir, onun dalkavuğudur!
         (köpeğin bu şekilde kullanılması rahatsızlık verici!)

        * İki tilki birbirleriyle buluşmuş, eş olmuşlardı. Beraberce yaşayıp geçinmeye başladılar...
         Bir padişah, zağarıyla, doğanıyla ava çıkmıştı... bu iki tilkiyi birbirinden ayırdı.
         Dişi tilki erkeğine, 'Ey kaçacak delik arayan, söyle... sonra nerede buluşacağız acaba?' dedi.
         Erkek tilki dedi ki: 'Eğer ömrümüz olursa, şehirdeki kürkçü dükkanında!'
         ...
         Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır...

        * Bu alemde huzur ve istirahate imkan yoktur. Çünkü cihanda bir kıl ucu kadar bile huzur ve istirahat şivesi yoktur.
         Bu alemde nefis gibi bir ateş bulundukça, zamanede kimdir huzura erişen? Söyle hele!

        * İnsan ne vakit gönül huzuruna erişir?
         Gönülsüz kaldığı zaman!

        * Ey gafil adam, benim günüm gecedir. Tanrı'dan inen nimet ve ihsan güneşi gece doğar.
         ...
         Tanrı güneşi geceleyin doğar.

        * Her gece senin için Tanrı katından melekler inmede.

        * İşin başlangıcında istek vadisi var. Ondan sonra ucu bucağı gelmeyen aşk vadisi gelir.
         Üçüncü vadi bilgi vadisi, dördüncü vadi de istiğna vadisidir. (istiğna: Cenab-ı Hak'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek.
         Beşinci vadi tertemiz tevhit vadisi, altıncı vadi sarp ve korkunç bir vadi olan hayret vadisidir.

        * Kendinden haberi olmayan biri, Tanrı'ya yalvarmada, 'Yarabbi, lütfet de bana bir kapı aç.' demedeydi.
         Tesadüfen Rabia da orada oturuyordu. Dedi ki: 'A gafil, bu kapı ne vakit kapalıydı ki?'

        * Burada aşk ateştir, akılsa dumana benzer. Aşk geldi mi, akıl derhal kaçıp gider.

        * (YORUMSUZ!)
        Zengin bir adam, bir şerbetçi çocuğa aşık oldu.
         ...
         Müflisin biri, Eyaz'a aşık oldu.
         ...
         Bu çocuk beyzadeyle düşer kalkarsa, beyzade onun huyunu kapar...
         ...
         O oğlanın aşkıyla, adeta bir kora döndü...
         ...
         Padişah bu çocuğun aşkıyla sarhoş olmuş...
         Delikanlının aşkına öyle bir dalmıştı ki...
         Delikanlı padişahın huzurunda yatar, uyur, padişah da boyuna ona bakar dururdu.
         ... Saraya yakın bir komşu vardı. O komşunun da güneş yüzlü bir kızı vardı.
         Delikanlı bu kızı görüp ona aşık oluverdi.
         ... Padişah bir de baktı ki, delikanlı bir kızla oturuyor. İkisi de birbirlerine gönül vermişler!
         Padişah bunu görünce, kıskançlık ateşi ta ciğerine kadar tesir etti.

        
 ^-^ KEDİLER ^-^

        * gah bir kedi yüzünden yolu keşfeder, gösterir.

                                                                   Temmuz 2016


Yazar Hakkında Bilgi=  Ferîdüddin Attâr (Farsça: فرید الدین عطار‎) ya da tam adıyla Ebû Hâmid Ferîdüddin Muhammed bin Ebî Bekir İbrâhîm-i Nîsâbûrî, İran'nın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur’da 1136 yılında doğmuş 1221 yılında vefat etmiş ünlü bir İranlı şair ve mutasavvıftırHekim ve eczacı olmasından dolayı Attâr (aktar) olarak anılır.
Attâr küçüklüğünde Nişabur civarındaki Şadyah'ta babasının attar dükkanına devam ediyor, bir yandan baba mesleği attarlığı öbür yandan ilim ve irfan öğreniyordu. Attâr'ın eserlerine bakıldığında iyi derecede Arapçatefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi dini ilimler öğrenimi gördüğünü; hikmet, felsefe, ilm-i nücum, eczacılık gibi akli ve tecrübi ilimlerden anladığı görülür. Ancak bu ilimleri nereden ve kimden öğrendiği hakkında tarihi kaynaklarda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır.
Bazı tarihçiler Ferîdüddin Attâr'ın tasavvufta adet olduğu üzere seyahatler yaptığından, Mekke'ye gidip Kabe'yi ziyaret ettiğinden, hatta ŞamMısır, ve Hindistan'a kadar gittiğinden söz ederlerse de bunlar ispatlanmamış rivayetlerdir. Hayatının sonuna doğru yazdığı Esrarname 'de Kabe'yi görme arzusu içinde olması Hicaz'a gitmediğinin delilidir.


Kitap Hakkında Bilgi=  Mantıku't-Tayr (Farsça: منطق‌الطیر Kuşların Diliyle veya Kuş Dili) İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınmış bir manzum eserdir. Eserde Gazali'nin XII. yüzyılda yazdığı Risaletü't-tayr adlı eserden yararlanılmıştır. Ali Şîr Nevaî, Attar'ın eserine nazire olarak Lisânü't-Tayr eserini kaleme almıştır.[1]
Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr'da kuşlar ile ilgili bir hikâye kullanılarak, çeşitli semboller aracılığıyla tasavvufun temellerini, önemli prensiplerini ve tasavvufî yaşam ile inancı anlatılmaktadır. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir.


ARKA KAPAK –

Feridüddin Attar (1140 civarı - 1220 civarı): Klasik Fars edebiyatının 12. yüzyıl sonu - 13. yüzyıl başındaki en önemli şair düşünürlerindendir. İlahiname ve Tezkiretüt Evliya gibi eserlerinin yanısıra, en tanınmış mesnevisi sayılan ve Mevlana dahil kendinden sonraki pek çok büyük şairde iz bırakan Mantık'uttayr (Kuşların Dili) da ise Attar, denebilirse, yolun ve yolculuğun kişileri bulmak istediklerinin ta kendisi kıldığı etkileyici biçimde göstermiştir.

Abdülbâki Gölpınarlı (1900-1982); 20. yüzyılda ülkemizin yetiştirdiği en önemli edebiyat tarihçilerinden ve (şarkiyat) doğubilimcilerindendir. Hasan Âli Yücel’in Bakanlık Klasikleri’nden 1980’lere, dîvan, tasavvuf ve halk edebiyatımızdan ve Farsçadan yaptığı temel yapıt çevirileri ve incelemeleriyle de kültür hayatımızda unutulmaz bir iz bırakan Gölpınarlı’nın sayısız eseri arasında, Mevlâna Külliyatı, Fuzulî, Nedim ve Yunus Emre’nin dîvanları da vardır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder