6 Mayıs 2017 Cumartesi

Dul Evinde İncesaz - Melisa Gürpınar

Melisa Gürpınar okumak ruhuma iyi geliyor 📚

Salkımsöğütlerin Gölgesinde ve Ada Şiirleri'nden sonra okuduğum üçüncü kitabı Dul Evinde İncesaz oldu.
İnce ince dokundu yine duygularıma. İstanbul'un ve İstanbul'un güzel bir ailesinin anılarında nostaljik bir yolculuk yaptım. Keyifle, sindire sindire okudum.

Özellikle ilk birkaç yazıdan sonra çok daha keyif veren bir okuma süreci oldu benim için.
Hani böyle sohbetini dinlerken tadına doyamadığınız, anılarıyla geçmişe gittiğiniz ve o nostaljiyle mutluluk duyduğunuz büyükleriniz vardır mutlaka. Ben o sıcaklığı, keyfi ve tadı yakaladım anıları okurken.
Kendi çocukluğumu andım sık sık. Rahmetli anneanneciğim geldi birçok yerde aklıma. Mesela anasonlu galetayı anneannem ne severdi. Gerçi ben kokusundan hiç hoşlanmazdım, bir de katır kutur sert gelirdi:) Ama şimdi hatırlaması bile nasıl mutluluk veriyor. Akide şekeri, nane şekeri ve özellikle kaynana şekeri ne çok girerdi evimize. Kahverengi, dikdörtgen kaynana şekerini anneannem alırdı hep, biz de çok severdik:)
Şimdi düşünüyorum da kaynana zırıltısı ne fena bir oyuncakmış:)) Oysa ne severdim:)))
Hele yeşil domates yemeği, ennn sevdiğim  ♥ İstanbul seyahatimizden önce anneme bir yemek listesi verdim yapsın diye:) Özlediklerimin ilk sırasında da yeşil domates yemeği vardı.
Bir de biz Kadıköy'e gideceğimiz zaman Kadıköy'e inmek derdik. Baktım ki kitapta da aynı ifade kullanılmış.
Mahmut Dede'ye selam çakardık denmiş, biz Mahmut Baba diye anardık ve biz de dua etmeden geçmezdik hiç.
Diyeceğim o ki ben bu kitabı çok çok sevdim ve etkisinde kaldım.
Kitapla ilgili tek sıkıntım fazlaca yazım-basım hatası barındırıyor olmasıydı, ki zaten aşağıda paylaşacağım, siz de göreceksiniz.



Melisa Gürpınar okumalarım:


Okuma halleri fotoğraflarıma bakmak isterseniz:


DUL EVİNDE İNCESAZ
Yazarı: Melisa GÜRPINAR
Türü: Anı
Yayın Hakları: Gürer Yayınları
-   1. Baskı: Ekim 2008 (1500 adet)
Kapak Tasarımı: Mehmet Cem Kızılkaya
-   216 sayfa


 Kitaptan Alıntılar;

        * Sanıyorum ki, pek çok yaşama kültürü ve güncel olay, kartpostallarda yerini almıştır 20. yüzyılda. İlk görsel iletişim onlarla gerçekleşmiştir. İşte bana yasaklanan o kartpostalda görülmüyor mu, özlem ve utancın bütün genç kızların, koruyucu edanın ise bütün genç erkeklerin tavırlarına yerleştiği, hele elini kızın omzuna koymuşsa subay. Bu kavuşma sahneleri, iki dünya savaşı atlatmış Batı'nın, kadınlara beklemeyi, sabretmeyi öğreten ve mutlaka mutlu son vaat eden iletileriydi kuşkusuz. Daha eski yılların kartpostallarındaysa, savaştan yeni dönmüş koltuk değnekli yaralı cesur gençlerle, onlara sokulamayıp, anlamsız bakışlarla biraz uzaktan bakan nişanlıların, daha legal bir çerçevede ve mutlaka yürek içindeki hüzünlü karşılaşmalarının resmedildiğini, ben çok görmüşümdür.

        * ... konacak dalı olmayan kuşlardan farkımız yok pek.

        * Biz son İstanbullulardandık, güzelliği çiçeklerde bulurduk, övüncü tarihimizde. Kuşlar sevincimizdi, mehtap, şiirimiz.

        * ... anasonlu galeta, gündelik ikramlarımızın vazgeçilmeziydi.

        * ...çoban kavurma yediniz mi yanında da nar ekşili bir çoban salatasıyla. Biz, içinde çoban sözcüğü geçen bu iki yemeği de bilmezdik, kırsal kesimin kültürüyle tanışmadan önce.

        * Ötesini bilemem. Ben köşesinde sessizce şiir yazmaya çabalayan düş yüklü bir kadınım. Belki diz boyu cahilim, öyle önemli diplomalarım, tezlerim, yapıtlarım yok, ama bir yağmur bulutu gibi her zaman dopdolu dolaşarak yüreklendiririm kendimi.

        * Elimde bir kaynana zırıltısı mutlaka bulunurdu.

        * ... papazın bağının önünden geçer, Mahmut Dede'ye bir selam çakar...

        * Penceremi kaplayan yaprak örtüsünün neden seyreldiğini anlamakta gecikmedim tabii. 'Erken sonbahar' tanısı konulabilirdi kavak ağacına. Yaprakların üçü beşi kurumuş, birbirine tutunarak yer yer asılı kalmışlardı dal uçlarında. Sokağa inerek ağacı daha yakından izlemeye aldığımda, yapılan kaldırım düzenleme çalışmaları sırasında alt dallarının iş makinelerinin hışmına uğradığını gördüm. Ama bütün bundan da beterini küçük apartmanın bahçe katından oturan çok yaşlı bir hanımdan duydum. Üst katlardaki iki aileden biri, geçtiğimiz ilkbaharda kavağın pamukçuklarından rahatsız olduklarını söylemiş, öbürü de kışın çatılarının üzerine devrilme ihtimalini düşünerek ağacın kesilmesini istemişti. 'Ben direndim, ağacın kesilmesine engel oldum' dedi yaşlı hanım, 'ama ağaç nedense durmadan yaprak döküyor. Buna bir mana veremedim.' Kuruyan yaprakları gördüğümü söyledim. 'Hayır' dedi, 'yerlere bir bakın, binlerce yeşil yaprak yağmur gibi yapıyor gökten.' Gerçekten de kaldırımın üzerlerine dökülmüş inşaat kumuna bulanarak beyazlaşan yaprak ölüleri bütün sokağı kaplamıştı. Kavak ağacı, bir yandan kendi iç saatini kim bilir hangi çevresel iklimsel değişikliklere bağlı olarak yeniden kurup erken sonbahara alışmaya çalışırken, öte yandan da bahçelerine evlerinin içine serinliğin ve gölgelerin en güzelini yollamaya çalıştığı sahiplerince, ona verilen haksız bir cezaya çarptırılmıştı. Evet belki de köküne, kezzap çamaşır suyu gibi öldürücülerden biri çoktan dökülmüştü bile.
         Eve geri dönüp de sıcak bir öğleden sonra başım göğsüme düşe düşe yarı uyuklayıp yarı da kuşkulu kalp ağrıları çekerek ağacın karşısındaki iskemlemde oturup kaldığımda, payıma düşen bir kavak esintisi bile ellerimle tutamamanın acısını duydum.

        * Yeryüzünü çölleştirip, başka gezegenlere su ve maden aramaya gidenlere uygar mı diyeceğiz yarın?


 ^-^ KEDİLER ^-^

        * Bazen Kül Kedisi...

        * İçinde dünyanın en güzel kedi köpek çizim ve fotoğraflarının ... olduğu bu rengarenk kitapları yıllarca sakladım ben.

        * Ya da yavru kedilerin başına eşarp niyetine mendil bağlayıp, onları insana benzetmenin çok eğlenceli geldiğini.

        * İster kedi tırmığı olsun...

        * ... sakız merhemi.  Hani küçük bir bakır sahanda zeytinyağı balmumu ve sakızı biraz ısıtır, hepsi eriyince bir kavanoza doldururdu. Bu merhem bütün irinleri patlatır, sokak kedilerinin yaralarına bile iyi gelirdi.

        * Kedimiz Tarzan, izin çıkıp da misafir odasına alınınca, hemen kadınların bacaklarına sürtünür, 'bu bizi kokluyor ayol' yollu gülüşmelere yol açardı.

        * Kollarında ve bacaklarında ... kedilerin tırmık izleri durmaktadır hala.

        * Bir tekir kedimiz.

        * Soylu kediler gibi, kimselere kötü sonlarını göstermeden.

        * ... balıkları ... içinden çıkardıklarını kedilere savurup atar. Hem de hakça bölüştürür hepsine. Bir ona bir ona, bir sağa bir sola bir arkaya... Osman ustaya biraz hoşbeşten sonra 'kediler gene çoğalmış' dedim. 'Hele kedi yavruları pek çok. Kim atıyor bunları buraya, yakında ev de yok ki.' 'Her suçu insandan bekleme' dedi, 'bu yavru kedileri getirip buraya atanlar, onların kendi anneleri. Balık biraz çoğalınca, yavrularının aç kalmayacağına inanıp, taşıyor enciklerini buraya sokak kedileri.' 'Hayret' dedim, 'sokaktaki kediler ki yavrularım nasıl esirger korurlar başkalarından. Nasıl oluyor da...' 'Bu da onların yaşama savaşı. Tek yavruları yaşasın soyları kurumasın diye analık duygularından bile vazgeçtiler'.

        * Bütün kediler irili ufaklı çevremizde olduğuna göre...


 - Yazım-Basım Hataları-

        * Sf/ 7
         ... uyandıracağı Ve...

        * Sf/ 9
         Fazla kadında(!)...

        * Sf/ 10
         ... temi-
         zlenip...

        * ... birçok sayfada kelime arası boşlukları düzensiz ve hatalı...
         Mesela Sf/ 12

        * Sf/ 15
         ... tanırdık onu Ne olduğunu... simgelerdi (nokta yok!)
        
        * Sf/ 16
         ... aksam olurken...

        * Sf/ 22
         Sonunda müşterini her zaman haklı olduğu tezi...

        * Sf/ 23
         ... başlarına geçirmeği hiç ihmal etme-
         zler.

        * Sf/ 25
         ... pek çok rivayet dolaşıyordun mutlaka mahallede.

        * Sf/ 32
         ... seçk-
         ince...

         ... kendiler-
         ince...

        * Sf/ 37
         ... ülkem-
         izdeki...

        * Sf/ 40
         ... altı yedi yaşlanırdayken...

        * Sf/ 41
         0 yalnızca...

        * Sf/ 42
         ... yükseltm-
         eye...

        * Sf/ 45
         ... keyi-
         flerini...

        * Sf/ 49
         Hayatımın gizli ve acık olan her köşesinde...

        * Sf/ 57
         ... sev-
         inçlerinden.

        * Sf/ 58
         ... sürüp gidecekti iste yaşama uğraşımız.

        * Sf/ 61
         ... kita-
         plara...

        * Sf/ 65
         Sokaklarda senlik vardı.

        * Sf/ 69
         ... kentte yasayan...

        * Sf/ 70
         ... sarı saclarım...

        * Sf/ 75
         ... tari-
         fleri...

        * Sf/ 77
         ... omu-
         zlarına...

        * Sf/ 77
         Tam bu noktada sunu anladım ki. Hayata yazmakla yetişilmiyor.

        * Sf/ 84
         ... becerilerini. deneyimlerini...

        * ... 'bu bizi kokluyor ayol' yollu gülüşmeleri yol açardı.

        * Sf/ 88
         Tekrar tekrar şeker tutuyorduk kendilerini.

        * Sf/ 98
         ... anlamına de gelebilirdi.

        * Sf/ 99
         Şişeler-
         imize...

        * Sf/ 100
         ... sebzel-
         erle...

        * Sf/ 102
         ... pasta alalını mı?

        * Sf/ 108
          60'lı yıllara gelirken, stadyum önlerindeki köfte ekmek geleneğine. Karaköy rıhtımında...

        * Sf/ 111
         ... farel-
         erden...

         ... aksam soframızda...

        * Sf/ 112
         Benin için her şeydir Bugün bile... koparır yerim Bir de...

         ... usule-
         tle...

        * Sf/ 113
         ... göremiy-
         ordum.

        * Sf/ 115
         ... döndür-
         erek...

        * Sf/ 115
         ... kalakalmışlardır köselerinde.

        * Sf/ 116
         ... balık kızartma isleri.

        * Sf/ 118
         Verdiğimiz yaşama, savaşına...

         Ben simdi...

         ... böğürtlen toplamaya Ekşi Acem dutlarından...

        * Sf/ 121
         ... alma-
         zlardı...

        * Sf/ 127
         ... kırgınlıkları nedeniyle Kendini çiçek yetiştirmeye adamış.

        * Sf/ 128
         0, dışarıda.

        * Sf/ 131
         ... karar gereği Bize gelirken...

        * Sf/ 132
         ... pencerel-
         erdeki...

         Kentin ışıkları kısa bir süre sonra gözlerimi alma ya başladı.

        * Sf/ 133
         ... güvensi-
         zlik...

        * Sf/ 138
         ... yasama felsefesinin...

        * Sf/ 142
         ... vatanseverler karsısında...

        * Sf/ 149
         ... eğlencel-
         er...

        * Sf/ 157
         ... kapının açılacağım anladığımız...

        * Sf/ 158
         ... -hakikatini-içeren...

        * Sf/ 162
         ... ird-
         eleyemese...

        * Sf/ 165
         ... gir-
         ince...

        * Sf/ 166
         O yalnızca. alışverişi...

         ... kavrayışıyla. 'ne kadar...

        * Sf/ 183
         ... havuç',

        * Sf/ 188
         ... ren-
         kli...

        * Sf/ 199
         ... üzerilerine...

         ... sonbahara çalışmaya alışırken...

        * Sf/ 204
         ... gariplikler-
         ine...
        
         ... ayakkabılı, tesettürlü. eşofmanlı...

        * Sf/ 214
         ... kendimle bile yanşamayacak kadar...

         ... gözler-
         imi...

         ... herkese duyuru}ordum...

                                                                  Nisan 2017


 Yazar Hakkında Bilgi=  Melisa Gürpınar 1941'de İstanbul'da doğdu. Yazarlığa lise yıllarında başladı. İlk şiir kitabı 1961'de yayınlandı. İktisat okudu. İstanbul Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. Bir süre, dönemin amatör ve profesyonel pek çok tiyatro oluşumunda, oyuncu ve yönetmen olarak yer aldı. Tiyatro eleştirmenliğin bugüne kadar sürdürdü. On beş şiir kitabı yayınlandı. Oyunları sahnelendi. Ayrıca denemeleri, çocuklar için yazdığı roman ve şiirleri de kitaplaştı.
         Melisa Gürpınar ülkesinde pek çok sanat ve edebiyat örgütünün üyesidir.


ARKA KAPAK –

         Melisa Gürpınar doğa tutkunu bir şair yazar. Soyağacındaki kişilerin önemli bir bölümünün yüzyıllardır İstanbul'da yaşamış olması, onun bu kentle arasındaki duygusal bağların daha da güçlenmesine neden olmuş. 'Dul Evinde İncesaz' da, İstanbul'un son elli altmış yılda geçirdiği değişim ve dönüşümleri; anılardan, küçük gündelik olaylardan, mevsimlerin çağrışımlarından yola çıkarak bize usul usul, şiirli ve bir o kadar da eleştirel bir dille anlatıyor. Bu seçkiyi okurken, hem yakın geçmişin hem de günümüzün esintilerinden mutlaka etkileneceksiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder